• ÜYE GİRİŞİ
Home / Mektuplar / Birinci mektup

Birinci mektup

 

 

 

O kör olası gün,

Şehri kasıp kavuran  sıcak bir yaz günüydü,

30 Temmuz 2016 

Günlerden Cumartesi

Saat tam 16.00.04 

Telefonum çaldığında  her zaman mahcup kalan sesinle beni son kez aradığını,

Son kez baba dediğini,

Ve sana son kez efendim oğlum dediğimi,

Bilemedim.

Onun da ötesinde sesinde o hiç alışık olmadığım tedirginliği de  fark edemedim.

Beni affet.

**********

 

 

Esasen uzun zamandır yaşadığımız olumsuzluklar, hayal kırıklıkları ve derin travmalar, nerede ve ne zaman,  ne yapacağımızı adeta imkansız hale getirmişti.

Ama bu bir mazeret olamazdı,

Nasıl olur  da sesine sinmiş derin korku ve endişeyi , ve aslında “ baba zordayım “ demek istediğini anlayamadım.

Bunu kendime anlatmam çok zor.

Oysa; senin de sıklıkla dile getirdiğin gibi, güya seni şu dünyada en iyi anlayan , attığın her adımı sonuçları ile öngören  bendim.

Babam benim yüzüme baktığında, sesimi duyduğunda  ne olduğunu, nasıl olduğumu hemen anlar derdin.

Hepsi boşmuş.

Seni hiç anlayamamışım.

Beni affet.

 

************

 

Düşürüldüler

Kahpe ölümün tuzağına

Vurdular

Gecenin karanlığında 

Arkadan,

Sürükleyip yerlerde götürdüler onu

Suların koynuna atıverdiler acımasız

Delikanlıydı

Saçları geriye doğru taralıydı

Yaşı henüz otuz dörttü

 

Suskunluğum ucu keskin bir bıçak gibi gönlümde

Musalla taşında soğuk genç bir beden

Bir sandık içinde sorgusuz sualsiz

Kahırları geride kalmış emaneten

Delikanlıydı

Saçları geriye doğru taralıydı

Yaşı henüz otuz dörttü

 

*********

 

Bu günlerde hepimiz ayrı yerlerde olsak da kalbimiz sadece senin için çarpıyor

Seni özlüyoruz

Dilimizde hep senin adın

Bu özlemekten de öte bir şey.

İçimiz yanıp tutuşuyor.

Bize ne güzellikler yaşattın be oğlum,

Gel de bunu bir bize sor.

Büyük babandan sonra sevginin, merhametin  ne olduğunu bir kez de sen öğrettin bana, ve seni tanıyan herkese.

Bir kez daha bu emsalsiz duyguları  doyasıya sen yaşattın .

**********

 

Geriye dönüp bakacak takatim hiç yok. Gözüm hala son geldiğinde oturduğun karşımdaki koltukta. Nisan ayının son günleriydi hatırlarsın.  Şimdilerde sanki hep  orada oturuyormuşsun gibisin. 

O koltuğa kimse oturmadı henüz..  Orası senin yerin.

Bürodan  son çıkışın ve ardından bakışım da gözlerimden silinecek  gibi değil. Keşke seni durdursam ve doyasıya sarılsaydım.

Bir daha, bir daha

Hatta sonsuza kadar.

Büroda her yer senin fotoğrafların ile dolu. Her ne yöne baksam sen oradasın.

Hele ki çocukluk fotoğrafların.

Senin o farklı, o  gözleri ışıl ışıl bakışın fotoğraflarda kaldı şimdi.

Acıların daha fazla depreşiyor fotoğrafları kaldırmalısın dediler ama gönlüm elvermedi.

Yapamadım.

Fotoğrafları kaldırsam ne olacak ki ? Seni içimden söküp atmam imkansız. Bu acıyla yaşamayı öğrenmem gerekiyor.

Başka her şey imkansız.

Bazı şeyleri unutmalısın dediler ama ben unutmanın nasıl bir şey olduğunu bilemedim.

Sen nasıl olduğunu biliyor musun ki ?

***********

 

İçimizde acıyı en fazla yaşayan annen. Yüreğinde çok derin yaraların olduğu muhakkak. Doğrusu nasıl dayanıyor bilemiyorum. Kaldı ki seninle onun arasında farklı bir şey vardı. Benim burada bunu anlatmama kelimeler kifayetsiz kalır. Onun işi hepimizden daha zor.

Ablan ciddi travmalar yaşadı. Biliyorsun seni çok severdi. Alışamadı yokluğuna. Biliyorum hiç bir zaman da alışamayacak. Çocuklarına tutundu bir miktar. Onlarla teselli olmaya çalıştı. Bugünlerde üçüncü çocuğunu bekliyor. Dua ediyorum. Erkek olsun ve sana benzesin. Belki adını da senin adın koyarlar. Ne çok sevinirim bilsen.

Küçük kardeşin evlendi. Oldukça sade bir tören oldu. Yokluğunu en çok hissettiğimiz anlardan biriydi. Eşi iyi bir insan . Bu aralar rahatsızlığı da nüksetmedi kardeşinin. Geçen hafta buraya geldi. Gelirken telefonda görüştüm. Seni ziyaret edeceğini söyledi. Sesinde büyük bir özlem vardı.

Geçen gün telefonunda annen ve seninle beraber çekilen bir fotoğrafını paylaşmış.

Çocukluk fotoğrafınız.

Fotoğrafın altına da ” Eskidendi.. eskiden ” diye yazmış.

Kısacası özlemin artarak çoğalıyor.

**********

 

Zehra dün ablan ile birlikte büroya geldi. Senin fotoğraflarına baktı. Okşadı. Bu benim yaramaz dayım dedi.

Hepimiz ayrı yerlerde olsak da ortak yanlarımız çok fazla.

Bu yükün altından nasıl kalkarız hiç bilmiyorum.

Seni çok özlüyoruz.

İçimizde ah..

Ah sesleri…

*********

 

Hepimiz  sıklıkla seni ziyaret ediyoruz.

Başucundaki ağacı suluyor, toprağına serdiğimiz çiçekleri özenle düzenliyoruz.

O anları anlatmama hiç bir cümle yeterli olamaz.

Bu nasıl da anlatılmaz bir keder ki dönüşü yok.

**********

 

Kırık kanatlı üzüntüler gömdü güneşin aydınlığını

Gülümsemeleri serpiştirdiğimiz bir dünya değil ölüm

Zarar ziyan dolu kaybolmuşluğun başımı eğen

Kulağımda çınlıyor hala son konuşmadaki sesin  

 

Pek çabuk ayrılmaya mecbur kaldık lala

Şimdilerde hiçbir şey eskisi gibi değil artık

Kasvetli bir zifiri karanlık çökmüş üstüme

Nefes almak dahi boğulmaktan öte sanki

 ********

 

Bu günlerde aslında imkanı olmayan bir hayalim var.

Senin için, senin adına bir şeyler yaptırmak.

Bir okul mesela,

Çocuklar pırıl pırıl sınıflarda eğitim alsınlar, bahçesinde koşup oynasınlar..

Ve ben onların her birinde seni, çocukluğunu ve gençliğini yeniden yaşayayım..

Onun ötesinde bir beklentim yok.

Hatta bir başka hayalim bile yok.

Eskiden bu hayat bırakılıp gidilemeyecek kadar güzel derdim. Neredeyse her gün sahile koşar denizi seyre dalar kalbime dokunan sesini dinlerdim.

Ölümden de  çok korkardım.

Şimdilerde hiç bir şey anlamlı değil.

Doğrusu sana kavuşacağım günü büyük bir heyecanla bekliyorum.

Oralarda üşüdün,  biliyorum.

Yanına geleceğim,

Beni bekle olur mu …

*********

Sırası mı şimdi böyle bırakıp gitmenin

Ne yana dönsem gece gibi kör karanlık zindan

Eski halimden de hiç eser kalmadı zira

Aynaya bakacak bir yüzüm bile yok

 

Merak ettim buralar kar-kış kıyamet

Üzerinde sadece biraz toprak incecik bir örtü nitekim

Üşüdün mü oralarda a kuzum

Bir ses ver bana gittiğin yerlerden